Deyimler ve Atasözleri

Sevgili okuyucular bloguma hoşgeldiniz

A

A

Aba altından sopa göstermek: Yumuşak görünmekle

birlikte yine de gözünü korkutmak.

Abayı sermek: Bir yere teklifsizce yerleşmek.

Abayı yakmak: tkz. Gönül vermek, tutulmak.

Abdestinde namazında: Dindar.

Abdestinden şüphesi olmamak: Yaptığı işte kusuru

olmadığını kesin olarak bilmek.

Aç açık kalmak: Evsiz barksız kalmak.

Aç kurt gibi: Yemeğe, üşüşmek veya saldırmak

Acından ölmek: Açlıktan ölmek.

Açık alınla: Başarı ve övünç ile.

Açık kapı bırakmak: Gereğinde, bir konuya yeniden

dönebilme imkanı bırakmak, kesip atmamak.

Açık vermek: Geliri, giderini karşılamamak.

Açığa alınmak: Görevine son verilmek.

Açığı çıkmak: Saklamakla görevli bulunduğu paranın

veya malın eksik olduğu anlaşılmak.

Açıkta kalmak: İş ve görev bulamamak, yersiz yurtsuz

kalmak veya birkaç kişinin birlikte eriştiği bir iyilikten

yararlanamamak.

Açıktan kazanmak: Emek ve sermaye koymadan

kazanç sağlamak.

Açıktan para almak: Bir iş veya mal için, kararlaştırılan

ücret dışında para almak.

Açlıktan gözü kararmak: Çok acımak.

Açlıktan imanı gevremek: Çok acıkmak.

Açlıktan ölmeyecek kadar: Pek az yemek.

Aç gözünü, açarlar gözünü: Her zaman uyanık olmak

gerekir, yoksa umulmadık bir anda büyük zararlarla,

yüz yüze gelinebilir.

Açtı ağzını, yumdu gözünü: Öfkelenerek veya kızarak

ağır sözler söyleyenler için söylenir ..

Adı gibi bilmek: Çok iyi bilmek.

Adı bile okunmamak: Hiç önem vermemek.

Adı çıkmak: Kötü bir ün kazanmak.

Adı geçmek: Anılmak, söz konusu olmak.

Adı kötüye çıkmak: Ünü kötü olarak yayılmak.

Adı üstünde: Adından belli olduğu gibi.

Adı var: Yaşamayan, yalnızca hayalde var olan.

Adını ağzına almamak: Kırgınlık ve kızgınlık gibi

sebeplerle bir kimseden hiç söz etmemek.

Adam almamak: Son derece kalabalık olmak.

Adam beğenmemek: Herkesi değersiz görmek.

Adam etmek: 1) Eğitmek, yetiştirmek, topluma yarar

duruma getirmek. 2) Bir yeri düzene sokmak veya

bir şeyi işe yarar duruma getirmek.

Adam gibi: Terbiyeli, akıllı uslu.

Adam hesabına koymak: Değer vermek.

Adam sırasına geçmek: Bir yeri veya özel bir

değeri yokken artık kendisine önem ve değer verilmek.

Adam yerine koymak: Değer vermek.

Adama dönmek: Düzelmek.

Adamdan saymak: Değer vermek.

Adamına düşmek: Güzel bir rastlantı sonunda, o

işten anlayanına, uzmanına denk gelme.

Adamım bulmak: Bir işi yapabilecek ya da halledebilecek

kişiyi bulmak.

Adım atmak: Bir işe ilk kez girişmek.

Adım atmamak: Gitmemek, uğramamak.

Adımını attırmamak: Girmesine engel olmak.

Adımını geri almak: Başlanan işten dönmek.

Adımlarını sıklaştırmak: Daha küçük ve çabuk

adımlar atarak hızlı yürümek.

Afyonunu patlatmak (birinin): argo. Kendi keyfine

dalmış ola~ birini öfkelendirmek.

Ağına düşürmek: Tuzağına düşürmek.

Ağaca çıksa pabucu yerde kalmaz: Davranışlarına

Engel olacak hiçbir takıntısı yok.

Ağır aks ak yürümek: Pek yavaş ilerlemek.

Ağır almak: Bir işte yavaş davranmak.

Ağır basmak: mec. Gücü etkisi veya özelliği daha

üstün ve belirgin olmak.

Ağır kaçmak: şaka. Gücendirici olmak.

Ağır satmak: Nazlanmak.

Ağırdan almak: İşi süresinde bitirmemek.

Ağırlığınca altın değmek: Çok değerli olmak.

Ağız açmak: Söz söylemek, konuşmak.

Ağız açtırmamak: Çok konuşarak başkalarının söz

söylemesine, konuşmasına engel olmak.

Ağız ağza vermek: İki kişinin başkaları işitmeyecek

biçimde konuşması.

Ağız aramak: Öğrenmek istenilen şeyi söyletecek

yolda dil kullanmak.

Ağız birliği etmek: Söz birliği etmek.

Ağız kalabalığına getirmek: Birini gereksiz sözler

söylemek yolu ile şaşırtmak.

Ağız yapmak: Birini kandırma, amacıyla, düşüncelerini

başka türlü gösterecek biçimde konuşmak.

Ağız yaymak: Dürüst konuşmaktan kaçınmak.

Ağza düşmek: Dedikodu konusu olmak.

Ağza koyacak bir şey: Yiyecek bir şey.

Ağza tat, boğaza feryat: Az miktarda yiyecek

Ağızda sakız gibi çiğnemek: Bir söz veya düşünceyi

sık sık tekrarlayıp durmak.

Ağzı açık ayran delisi: Yeni gördüğü her şeye

şaşkınlıkla bakan, şaşıran.

Ağzı acık kalmak: Çok şaşırmak, şaşakalmak.

Ağzı burnu yerinde: Oldukça güzel, yakışıklı.

Ağzı dili tutulmak: Beklenmedik bir durum

karşısında heyecanlanmak, hayranlık duymak.

Ağzı dolu dolu konuşmak: Heyecanlı konuşmak.

Ağzı havada: Çevresinden habersiz, şaşkın.

Ağzı kulaklarına varmak: Çok sevinmek.

Ağzı kulaklarında: Çok sevinçli, mutlu.

Ağzı oynamak: Bir şeyler yemek, ya da konuşmak.

Ağzı sulanmak: İmrenmek.

Ağzı torba değil ki büzesin: Herkesin dedikodu

yapmasının önüne geçilemeyeceğini anlatır.

Ağzına almamak: Söz konusu etmemek.

Ağzına atmak: Yemek için ağza koymak.

Ağzına bak~kalmak: Sözlerine hayran kalmak.

Ağzının içine bakmak: 1) Ne söyleyeceğini beklemek.

2) Onun sözüne göre davranmak.

Ağzına baktırmak: Kendini zevk ile dinletmek.

i Ağzına bir kemik atmak: Birini, ona küçük bir

çıkar sağlayarak susturmak.

Ağzına bir parmak bal çalmak: Birini tatlı sözler

söyleyerek veya çeşitli hediyeler vererek bir süre için

kandırmak, veya oyalamak.

Ağzına burnuna bulaştırmak: Bir işi beceremeyip

berbat etmek, bozmak.

Ağzına geleni söylemek: Nezaket dışına çıkarak

ağır ve kıncı sözler söylemek.

Ağzına gem vurmak: Susturmak, söyletmemek.

Ağzına kira istemek: Söylemesi beklenen şeyi söylemekte

nazlı davranmak.

Ağzına sürmemek: Bir şeyden hiç yememek.

Ağzına tıkamak: Konuşmasına engel olmak.

Ağzına tükürmek: Birini küçültmek üzere küfür

olarak kullanılan uygunsuz sözler sarf etmek.

Ağzına vur, lokmasını al: Yumuşak huylu kimseye

her istenileni kolaylıkla yaptırabilme anlamında.

Ağzına verilmesini beklemek: Çaşmayıp işlerinin

bkaları tarafından yapılmasına beklemek.

Ağzında bakla ıslanmamak: Sır saklamamak.

Ağzında büyümek: Sevmediğinden veya içi almadığından

yutmamak.

Ağzında gevelemek: Açıkça söylememek.

Ağzından bal akmak: Çok tatlı konuşmak.

Ağzından çıkanı kulağı duymamak: Sözlerini tartmadan

söylemek.

Ağzından çıt çıkmamak: Hiç konuşmamak.

Ağzından düşmemek: Her zaman sözünü etmek.

Ağzından girip burnundan çıkmak: ryollara

başvurarak birini bir şeye razı etmek, kanrmak.

Ağzından Hikırdı almak: Karşısındakini konuşturarak

birtakım gizli şeyleri öğrenmek.

Ağzından lokmasını almak: Birinin hakkı olan şeyi

ondan almak.

. Ağzını açacağına gözünü aç: Bazılarını uyarmak

in "dikkatli ol uyanık ol!" anlamında kullanılır.

Ağzını açıp gözünü yummak: Öfke ile ağzına gelen

tün ır sözleri söylemek.

Ağzını bozmak: Kaba konuşmak, küfretmek.

Ağzını burnunu çarşamba çanağına çevirmek

(veya pazarına): Kırıp parçalamak, dökmek.

Ağzını havaya açmak (veya poyraza): alay. Umduğunu

elde edememek.

Ağzını hayra aç! Kötü ihtimaller söz konusu edildinde

gerçekleşmemesi dili ile söylenir.

Ağzını kitaya vermek: Kendini de ilgilendiren bir

konuda şüncesini söylememek.

Ağzını sıkı tutmak (veya pek): Sır vermemek.

Ağzının tadını bilmek: ı) Güzel yemeklerden anlamak.

2) Her şeyin güzelini, iyisini bilmek.

Ağzını yoklamak: Birinin bir şey hakkında bildiğini

kendisine sezdirmeden söyletmeye çalışmak.

Ağzının içine baktırmak: Sözlerini seve seve ve

dikkatli dinletmek.

Ağzının içine girmek: 1) Birine çok yanaşmak, iyice

sokulmak. 2) Hayranlıkla, büyük bir zevkle seyredip

dinlemek.

Ağzının içi yangın yerine dönmek: Ağzının tadı bozulmak

veya tat alma duyusunu yitirmek.

Ağzının payını vermek: Verilen karşıkla bir kimseyi

söylediğine veya yaptığına pişman etmek.

Ağzının perhizi yok: Ağzına geleni söyler.

Ağzının tadı bozulmak: Kurulu zeni bozulmak.

Ağzının tadını kaçırmak: Bir kimsenin kurulu düzenini

bozmak neşesini, keyfini bozmak.

Ahbap çavuşlar: tkz. Her vakit birlikte görülen ve

birbirine çok bağlı olan arkadaşlar için söylenir.

Ahıra çevirmek: Bir yeri pis, bakımsız, dağınık, harap

duruma getirmek.

Ahrette on parmağı yakasında olmak: Kendisine

karşı sorumlu olandan ahrette davacı olmak.

Ak sakaldan yok sakala gelmek: Çok yaşlanıp iyice

kuvvetten düşmek.

TÜRKÇE'DE DEYİMLER

Akla karayı seçmek: Bir işi yaparken çok sıkıntı

çekmek, güçlüklerle karşılamak.

Akıl var, yakın var: Kafa yormaya gerek yok.

Aklı başka yerde olmak: Başka şeyler düşünmek.

Aklı bir yerde olmak: şünülmesi gerekenden

başka bir şey şünmek.

Aklı fikri bir şeyde olmak: Hep aynı şeyi düşünmek

ve bu konuda yoğunlaşmak.

Aklına turp sıkayım: tkz. Birinin düşüncesini ve

yaptığını beğenmemek.

Aklını başına almak: Akılsızca davranışlarda bulunmaktan

kendini kurtarmak.

Aklını bozmak: Bir şey üzerine düşerek hep onunla

uğraşıp durmak.

Aklının terazisi bozulmak: Akıllıca olmayan davraşlarda

bulunacak bir duruma düşmek. .

Aklınla bin yaşa: şaka. Akla yakın rülmeyen bır

şünce ileri sürene söylenir.

Akmasa da damlar: Az çok bir gelir slar.

Akşam ahıra sabah çayıra: Hayatta yiyip içip yatmaktan

başka kaygısı olmayanlar için söylenir.

Akşamdan kavur, sabaha savur: Kazandığını günü

gününe harcayan, tutumsuz kimselerin durumunu anlatmak

için kullanılır.

Alı al, moru mor: Telaş veya yorgunluktan yüzü

kıpkırmızı kesilmiş olmak. .

Alavere dalavere yapmak: Yalanla dolanla veya hıle

ile iş görmek.

Alay gibi gelmek: İnanılacak gibi olmamak.

Alayında olmak: İşi önem vermeyerek yapmak veya

işi şaka konusu yapmak.

Alçacık dağları ben yarattım demek: Çok kurum-

lu olmak, kendini çok beğenmek.

Alın teri ile kazanmak: Hak ederek, çaşarak, emek

vererek kazanmak.

Alnına kara sürmek: Bir kimsenin haksız yere kötü

tanınmasına yol mak.

Alnında yazılmış olmak: Bir olayın, kişinin başına

gelmesini Allah'ın buyurmuş olduğuna inanmak.

Alnını karışlamak: Meydan okumak.

Alnının akı ile: Ayıplanacak bir duruma düşmeden,

L [temiz, şerefiyle, başarı gösterıniş olarak.

Alış verişi kesmek: Biriyle ilgisi kalmamak.

Ali'nin külahını Veli'ye, Veli'nin külahını Ali'ye

giydirmek: Birinden aldığını ötekine, ötekinden

aldığını bir başkasına vererek işini yürütmek.

Allah bereket versin: Bir kazanç karşısında durumundan

hoşnut olmayı belirtir.

Allah inandırsın: İnanılması pek kolay olmayan bir

şey anlatırken yemin yerine söylenir.

Allah acısını unutturmasın: Allah bu acıyı unutturacak

daha büyük bir acı göstermesin.

Allah akıl fikir versin: Akılsızca bir davranışta bul-

manlar için kullanılır.

Allah aratmasın: Yakınılacak bir durumda, "Allah

daha kötüsünü göstermesin", anlamında kullanılır.

Allah bana, ben de sana: Şimdi sana borcumu ödeyecek

param yok, kazanırsam öderim.

Allah bir yastıkta kocatsın: Yeni evlenenlere, "bir

arada yaşlanın", anlamında söylenen bir dilek.

Allah düşmanıma vermesin: Anlatılan bir kötülüğün

büyükğünü belirtmek için söylenir.

Allah Halil İbrahim bereketi versin: Allah daha

çok versin, bereket versin.

Allah sağ gözü sol göze muhtaç etmesin: Allah

kimseyi kimseye, en yakınlarına bile muhtaç etmesin.

Allah var: Doğrusunu söylemek gerekirse.

Allah yarattı dememek: Kıyasıya dövmek.

Allah yazdı ise bozsun: Gerçekleşmesi istenmeyen

bir olay veya durum için kullanılır.

Allah yürü ya kulum demiş: Az zamanda çok kazananlar

ve işinde çok ilerleyenler için söylenir.

Al benden de o kadar: tkz. Ben de aynı durumdayım

veya ben de aynı düşüncedeyim.

Al birini, vur ötekine (veya birine): Hiçbiri işe yaramaz,

hepsi bir ayarda.

Al gülüm ver gülüm: I) iki sevgilinin birbirine sevgi

gösterisinde bulunmaları. 2) Bir kimseye yapılan hizmetin

hemen karşılığını bekleme durumu.

Al takke ver külah: Çekişe çekişe anlaşmak.

Aldığı abdest ürküttüğü kurbağaya değmemek:

Sağladığı yarar, verdiği zararı karşılamamak.

Alıp sattığı olmamak: Hiç ilgisi bulunmamak.

Alıp satmaz görünmek: ilgisiz görünmek.

Alt yanı çıkmaz sokak: Sonu gelmeyen, sonuç

i alınamayan işler için söylenir.

Altı alay üstü kalay: içi, dışı gibi özenilmiş olmayan

şeyler için söylenir.

Altı kaval, üstü şişlıane: Altı, üstüne uymaz.

Altı yaş olmak: Böyle bir işe girişmekte sakıncalar

bulunduğu anlılmak.

Altında kalmamak: Karşılığını vermek, görğü

iyilik veya kötülüğü karşılıksız rakmamak.

Altından çapanoğlu çıkmak: Girişilen işte başa

rt olacak bir durumla karşılaşmak.

Altından kalkamamak: Bir işi başaramamak

Altını çizmek: Önemini belirtmek.

Altını üstüne getirmek: Söz veya tutumuyla çevreyi

birbirine düşürmek, karmakarışık etmek.

Alttan almak: Sen konuşan birine karşı yumuşak ve

olumlu davranmak.

Altın adı pul oldu, kız adı dul oldu: Uygunsuz davranışları

zünden temiz kişili lekelendi.

Altın adını bakır etmek: Kötü işler yaparak temiz

ve parlak ününü karartmak.

Altın kesmek: Çok para kazanır olmak.

Altın leğene kan kusmak: Varlık içinde hastak veya

sıkıntı çekerek yaşamak.

Altın topu: Güzel ve tombul kucak çocukları için bir

benzetme sözü olarak kullanılır.

Aması var: Bilinmeyen, sakıncası veya kusurları

olan şeyler için söylenir..

Hiç yorum yok: